2 Eylül 2013 Pazartesi
28 Ağustos 2013 Çarşamba
KİMYASAL DEĞİŞİMLER
Kimyasal değişim, bütün maddeler atom veya molekül dediğimiz küçük taneciklerden oluşur. Maddelerin atom veya molekül yapılarıyla ilgili özelliklere kimyasal özellikler denir.Yanma, çürüme, paslanma, bileşik yapma gibi özellikler kimyasal özelliklerdir. Kimyasal değişimde maddenin aynı zamanda molekül yapısıda değişir. Kimyasal değişimde maddenin geri dönüşümü olmaz. Buna bağlı olarak bu özelliklerde meydana gelen değişmelere de kimyasal değişmeler denir. Kısaca maddenin iç yapısında meydana gelen değişmeler kimyasal değişmelerdir. Kimyasal değişimin ardından maddenin hem iç yapısı hem de dış yapısı değişir.
Anahtar Kelimeler: Çürüme,
yanma, kokuşma, ekşime, kızartma, pişirme, haşlanma, ısı veya ışık açığa
çıkması, kabarcık oluşması (gaz çıkışı), renk değişimi gibi gözlemler
Örnekler:
·
Kömürün
yanması
·
Ocağın
yanması (doğalgazın mutfakta yakılması)
·
Yemeğin
pişmesi
·
Etin,köftenin,
balığın kızartılması
·
Etin
haşlanması
·
Domatesin,
elmanın (meyve ve sebzelerin) çürümesi
·
Peynirin,
ekmeğin küflenmesi
·
Patatesin
kızartılması
·
Sütün
mayalanması
·
Sütten
peynir ve yoğurt yapılması
·
Yumurtanın,
sucuğun pişirilmesi
·
Kesilmiş
elmanın açık havada renk değiştirmesi
·
Kabartma
tozuna sirke damlatılması
·
Kabartma
tozuna limon sıkılması
·
Sütün,
tereyağının, yoğurdun ekşimesi
·
Bulaşıkların
deterjanla yıkanması
·
Kum,
kireç ve suyun karıştırılarak beton yapılması
·
Yumurtanın
suda haşlanarak katılaşması
·
Yumurtanın
bozulması
·
Hamurun
mayalanması
·
Hamurun
pişirilerek ekmek yapılması
·
Demirin,
vidanın, çivinin (metallerin) paslanması(oksitlenmesi)
·
Etten
kavurma yapılması
·
Kağıdın
yanması
·
Bitkilerin
fotosentez yapması
·
Dişlerin
çürümesi
·
Saçın
boyanması
·
Saç
telinin yakılması
·
Kibritin
yakılması
·
Canlıların
solunum, sindirim, boşaltım ve dolaşım gibi faaliyetleri
·
Şekerin
yakılması
·
Köftenin
pişmesi
·
Elmadan,
üzümden sirke yapılması
·
Besinlerin
sindirilmesi
·
Hidrojen
ve oksijenden suyun oluşması
·
Soğanı
yağda kızartmak
·
Yemeğin
bozulması
·
Yaprakların
sararması
·
Aracın
boyasının aşınması
·
Çaya
limon sıkılması
·
Gümüşün
kararması
·
Turşu
yapımı
·
Patatese
iyot çözeltisi damlatılması
·
Kekin
fırında pişirilmesi
·
Ateş
böceğinin ışık üretmesi
·
Örümceklerin
ağ yapması
·
Arının
bal yapması
·
Metalin
asit çözeltisinin içine atılması
·
Alkolün
yanması
27 Ağustos 2013 Salı
SİNDİRİM SİSTEMİ
SİNDİRİM SİSTEMİ VE SİNDİRİM SİSTEMİ SAĞLIĞI :
1- Sindirim Sistemi :
Yeryüzünde bulunan bütün canlılar yaşamlarını sürdürebilmek için beslenme, solunum, dolaşım, boşaltım, büyüme, gelişme, hareket edebilme, üreme gibi yaşamsal faaliyetleri gerçekleştirirler. Canlılar bu yaşamsal faaliyetleri gerçekleştirebilmek için enerjiye ihtiyaç duyarlar. İhtiyaç duyulan bu enerji, enerji verici besinlerden sağlanır.
Canlıların yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilmek için dışarıdan aldıkları maddelere besin, bu maddelerin vücuda alınmasına da beslenme denir.
Dışarıdan alınan besinlerden enerjinin üretilebilmesi için bu besinlerin hücre içine girmesi gerekir. (Çünkü besinlerden enerjinin üretilmesi olayı hücre içindeki mitokondrilerde solunum olayı ile gerçekleşir). Dışarıdan alınan bazı besinler parçalanmadan, bazı besinler ise parçalanarak hücre içerisine girebilirler. Dışarıdan alınan besinler hücrelere kan yoluyla taşınırlar.
Vücuda alınan büyük moleküllü besin maddelerinin (içeriklerinin) kana ya da hücrelere girebilecek yani hücre zarından (porlardan) geçebilecek kadar küçük parçalara ayrılmasına sindirim denir. Sindirim olayını gerçekleştiren sisteme (ağızda başlayıp anüste sona eren sisteme) sindirim sistemi denir. Sindirim olayının gerçekleşmesinin nedeni, dışarıdan alınan besin maddelerinin vücuda yararlı hale gelmesinin sağlanmasıdır.
Sindirim sistemini; sindirim organları, sindirime yardımcı organlar ve sindirim sistemi bezleri oluşturur.
Sindirim sistemi organları sırayla; ağız, yutak, yemek borusu, mide, (on iki parmak bağırsağı), ince bağırsak, kalın bağırsak ve anüstür. Bu organlar sindirim borusunu oluşturur.
Sindirime yardımcı organlar; karaciğer ve pankreastır. Bu organlar sindirim borusuna (on iki parmak bağırsağına) bağlıdır.
Sindirim sistemi bezleri; tükürük bezleri, mide bezleri ve ince bağırsak bezleridir.
2- Beslenme ve Besin İçerikleri :
Canlıların yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilmek için dışarıdan aldıkları maddelere besin, bu maddelerin vücuda alınmasına da beslenme denir. Besinler doğada genel olarak 3 kaynaktan elde edilir. Bunlar;
1- Hayvansal Kaynaklı Besinler : Et, süt, yumurta,..
2- Bitkisel Kaynaklı Besinler : Sebze, meyve, tahıl,..
3- Madensel Kaynaklı Besinler : Su ve madensel tuzlar.
Bitkisel, hayvansal ve madensel kaynaklı besin maddeleri içeriklerine göre; karbonhidratlar, proteinler, yağlar, vitaminler, su ve mineraller olarak gruplandırılırlar.
Besin içeriklerinden proteinler, karbonhidratlar ve yağlar büyük moleküllü (organik) besin içerikleridir (besinlerdir). Büyük moleküllü bu besin içeriklerinin hücrelerde kullanılabilmesi için kana veya hücre içerisine girebilecek kadar küçük moleküllere parçalanması yani sindirilmesi gerekir.
Besin içeriklerinden su, madensel tuzlar ve vitaminler küçük moleküllü (inorganik ve organik) besinlerdir. Küçük moleküllü besin içerikleri sindirilmeden doğrudan kana veya hücre içerisine girebilirler.
a) Karbonhidratlar :
• Vücudun başlıca enerji kaynağıdır. Günlük enerji ihtiyacınınn çoğu karbonhidratlardan sağlanır.
• Büyük moleküllü besin içeriği olduğu için sindirilmeden doğrudan kana veya hücrelere giremezler.
b) Proteinler :
• Hücrelerin (ve vücudun) temel yapısını oluştururlar.
• Gerektiğinde (uzun açlık dönemlerinde) vücutta enerji kaynağı olarak da kullanılırlar.
• Büyük moleküllü besin içeriği olduğu için sindirilmeden doğrudan kana veya hücrelere giremezler.
• (Vücudun savunma sistemlerini ve vücut çalışmasını düzenleyen enzimler ve bazı hormonların yapısına katılırlar).
• (Yetişkin insan vücudunun ortalama %16’sı proteinden oluşmuştur. Proteinler, hücrelerin sürekliliği, büyüme ve gelişme için öncelikli olarak kullanılan besin içeriğidir).
c) Yağlar :
• Başlıca enerji deposudur.
• En çok enerji veren besin içeriğidir.
• Vitaminlerin bir bölümünün vücuda alınmasını sağlar.
• Deri altında depolanan yağlar vücut ısısının korurlar.
• (Vücudumuzun düzenli çalışmasında etkili olan bazı hormonların üretiminde görevlidir).
• (İhtiyacından fazla alınan besin içerikleri vücutta yağa dönüşerek depolandığından vücut sağlığı için zararlıdır).
• (Yetişkin insan vücudunun ortalama %18’ yağdır).
d) Mineraller :
• Düzenleyici ve direnç arttırıcı olarak görev yaparlar.
• (İskelet ve dişerin yapısına katılır).
• (Kanın ve sitoplazmanın dengede tutulmasını sağlar).
• (Demir minerali vücutta besin öğelerinden enerji oluşması için zorunlu olan oksijenin taşınmasında gereklidir).
• (Vücudun çalışmasını düzenleyen enzimlerin bileşiminde yer alan mineraller vardır(.
• (Bazıları savunma sisteminde kullanılır).
• (Yetişkin insan vücudunun ortalama %6’sı minerallerden oluşmuştur).
e) Vitaminler :
• Düzenleyici ve direnç arttırıcı olarak görev yaparlar.
• (B grubu vitaminleri, besinlerle alınan karbonhidrat, yağ ve proteinden enerji üretilmesi ve yeni hücrelerin oluşması ile ilgili düzenlenmesine yardımcı olur).
• (D vitamini, kalsiyum ve fosfor gibi minerallerin kemik ve dişlerde yerleşmesine yardımcı olur).
• (A, C, E vitaminleri, vücut hücrelerinin onarılmasını sağlar, zarar görmesini önler ve zararlı maddelerin etkilerinin azaltılmasında yardımcıdır).
• (Vücudumuzda oldukça az miktarlarda vitamin bulunmasına karşın vücudumuzdaki etkinlikleri oldukça fazladır).
f) Su :
• Düzenleyici ve direnç arttırıcı olarak görev yaparlar.
• Besinlerin sindirimini kolaylaştırır.
• (Kanda buluna su, besin öğelerinin dokulara taşınmasını sağlar).
• Besinlerin hücrelerde kullanılması sonucu oluşan besin atıkların atılmasını kolaylaştırır.
• (Vücut ısısının düzenlenmesi için gereklidir).
• (Yetişkin insan vücudunun ortalama %60’ı sudur. Bebeklerin vücudunda su oram
yetişkinlerinkinden daha fazladır).
3- Sindirim Çeşitleri :
Sindirim olayı mekanik (fiziksel) ve kimyasal sindirim olarak iki şekilde gerçekleşir.
a) Mekanik (Fiziksel) Sindirim :
Besinlerin salgı (enzim) kullanılmadan (fiziksel olarak) çiğneme ve kas hareketleriyle küçük parçalara ayrılmasına (kana veya hücrelere geçebilecek hale getirilmesine) mekanik (fiziksel) sindirim denir.
Bütün besinlerin mekanik sindirimi ağızda başlar. Besinlerin mekanik sindirimi ağızda dişler sayesinde çiğneme olayı ile midede ise kaslar sayesinde kasılma olayı ile gerçekleştirilir.
b) Kimyasal Sindirim :
Besinlerin su ve salgı (enzim) kullanılarak küçük parçalara ayrılmasına (kana veya hücrelere geçebilecek hale getirilmesine) kimyasal sindirim denir.
Kimyasal sindirim ağızda, midede ve ince bağırsakta gerçekleşir.
4- Sindirim Sistemi Organları :
a) Ağız :
Sindirim sisteminin ilk organı olup bütün besinlerin çiğneme yoluyla mekanik sindiriminin, ayrıca karbonhidratların tükürük içerisinde bulunan (pityalin) enzimler sayesinde kimyasal sindiriminin başladığı yerdir.
Ağızda sindirim olayında görev yapan dil, dişler ve tükürük bezleri bulunur.
Ağızdaki besinler dişler ile parçalanır (mekanik sindirim), tükürük bezlerinin salgıladığı tükürük sıvısı (içindeki enzimler) ile yumuşatılır (kimyasal sindirim). Dil, besinlerin çiğnenmesine ve yutulmasına yardım eder. Ağızda parçalanan, yumuşatılan besinler dil ile yutağa itilir.
Dişler :
Besinlerin çiğnenip parçalanması sağlayan yapılardır. Dişlerin görünen beyaz kısmına taç, çene kemiği içine gömülü kısmına kök, dişin dış kısmının (tacın) üzerini örten sert tabakaya mine tabakası denir. Dişin içinde (ortasında) kan damarları ve sinirler bulunur.
Yetişkin insanın ağzında 32 (genelde 28) diş bulunur. Dişler yapı ve görevlerine göre kesici dişler, köpek dişleri ve azı dişleri olarak üç çeşittir.
1- Kesici Dişler :
Besinlerin koparılmasını sağlarlar. Ağzın ön tarafında, 4 alt çenede, 4 üst çenede olmak üzere toplam 8 tanedirler.
2- Köpek Dişleri :
Besinlerin daha küçük parçalara ayrılmasını sağlarlar. Kesici dişlerin sağında ve solunda birer tane olmak üzere 2 alt çenede, 2 üst çenede toplam 4 tanedirler.
3- Azı Dişleri :
Besinlerin öğütülmesini sağlarlar. Küçük ve büyük azı dişleri olarak iki çeşittir. Köpek dişlerinin sağında ve solunda ikişer tane olmak üzere 4 alt çenede, 4 üst çenede toplam 8 tane küçük azı dişi bulunur. Küçük azı dişlerinin sağında ve solunda üçer tane olmak üzere 6 alt çenede, 6 üst çenede toplam 12 tane büyük azı dişi bulunur. (Çocuklarda büyük azı dişi 4 alt çenede, 4 üst çenede olmak üzere toplam 8 tanedir).
1- Sindirim Sistemi :
Yeryüzünde bulunan bütün canlılar yaşamlarını sürdürebilmek için beslenme, solunum, dolaşım, boşaltım, büyüme, gelişme, hareket edebilme, üreme gibi yaşamsal faaliyetleri gerçekleştirirler. Canlılar bu yaşamsal faaliyetleri gerçekleştirebilmek için enerjiye ihtiyaç duyarlar. İhtiyaç duyulan bu enerji, enerji verici besinlerden sağlanır.
Canlıların yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilmek için dışarıdan aldıkları maddelere besin, bu maddelerin vücuda alınmasına da beslenme denir.
Dışarıdan alınan besinlerden enerjinin üretilebilmesi için bu besinlerin hücre içine girmesi gerekir. (Çünkü besinlerden enerjinin üretilmesi olayı hücre içindeki mitokondrilerde solunum olayı ile gerçekleşir). Dışarıdan alınan bazı besinler parçalanmadan, bazı besinler ise parçalanarak hücre içerisine girebilirler. Dışarıdan alınan besinler hücrelere kan yoluyla taşınırlar.
Vücuda alınan büyük moleküllü besin maddelerinin (içeriklerinin) kana ya da hücrelere girebilecek yani hücre zarından (porlardan) geçebilecek kadar küçük parçalara ayrılmasına sindirim denir. Sindirim olayını gerçekleştiren sisteme (ağızda başlayıp anüste sona eren sisteme) sindirim sistemi denir. Sindirim olayının gerçekleşmesinin nedeni, dışarıdan alınan besin maddelerinin vücuda yararlı hale gelmesinin sağlanmasıdır.
Sindirim sistemini; sindirim organları, sindirime yardımcı organlar ve sindirim sistemi bezleri oluşturur.
Sindirim sistemi organları sırayla; ağız, yutak, yemek borusu, mide, (on iki parmak bağırsağı), ince bağırsak, kalın bağırsak ve anüstür. Bu organlar sindirim borusunu oluşturur.
Sindirime yardımcı organlar; karaciğer ve pankreastır. Bu organlar sindirim borusuna (on iki parmak bağırsağına) bağlıdır.
Sindirim sistemi bezleri; tükürük bezleri, mide bezleri ve ince bağırsak bezleridir.
2- Beslenme ve Besin İçerikleri :
Canlıların yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilmek için dışarıdan aldıkları maddelere besin, bu maddelerin vücuda alınmasına da beslenme denir. Besinler doğada genel olarak 3 kaynaktan elde edilir. Bunlar;
1- Hayvansal Kaynaklı Besinler : Et, süt, yumurta,..
2- Bitkisel Kaynaklı Besinler : Sebze, meyve, tahıl,..
3- Madensel Kaynaklı Besinler : Su ve madensel tuzlar.
Bitkisel, hayvansal ve madensel kaynaklı besin maddeleri içeriklerine göre; karbonhidratlar, proteinler, yağlar, vitaminler, su ve mineraller olarak gruplandırılırlar.
Besin içeriklerinden proteinler, karbonhidratlar ve yağlar büyük moleküllü (organik) besin içerikleridir (besinlerdir). Büyük moleküllü bu besin içeriklerinin hücrelerde kullanılabilmesi için kana veya hücre içerisine girebilecek kadar küçük moleküllere parçalanması yani sindirilmesi gerekir.
Besin içeriklerinden su, madensel tuzlar ve vitaminler küçük moleküllü (inorganik ve organik) besinlerdir. Küçük moleküllü besin içerikleri sindirilmeden doğrudan kana veya hücre içerisine girebilirler.
a) Karbonhidratlar :
• Vücudun başlıca enerji kaynağıdır. Günlük enerji ihtiyacınınn çoğu karbonhidratlardan sağlanır.
• Büyük moleküllü besin içeriği olduğu için sindirilmeden doğrudan kana veya hücrelere giremezler.
b) Proteinler :
• Hücrelerin (ve vücudun) temel yapısını oluştururlar.
• Gerektiğinde (uzun açlık dönemlerinde) vücutta enerji kaynağı olarak da kullanılırlar.
• Büyük moleküllü besin içeriği olduğu için sindirilmeden doğrudan kana veya hücrelere giremezler.
• (Vücudun savunma sistemlerini ve vücut çalışmasını düzenleyen enzimler ve bazı hormonların yapısına katılırlar).
• (Yetişkin insan vücudunun ortalama %16’sı proteinden oluşmuştur. Proteinler, hücrelerin sürekliliği, büyüme ve gelişme için öncelikli olarak kullanılan besin içeriğidir).
c) Yağlar :
• Başlıca enerji deposudur.
• En çok enerji veren besin içeriğidir.
• Vitaminlerin bir bölümünün vücuda alınmasını sağlar.
• Deri altında depolanan yağlar vücut ısısının korurlar.
• (Vücudumuzun düzenli çalışmasında etkili olan bazı hormonların üretiminde görevlidir).
• (İhtiyacından fazla alınan besin içerikleri vücutta yağa dönüşerek depolandığından vücut sağlığı için zararlıdır).
• (Yetişkin insan vücudunun ortalama %18’ yağdır).
d) Mineraller :
• Düzenleyici ve direnç arttırıcı olarak görev yaparlar.
• (İskelet ve dişerin yapısına katılır).
• (Kanın ve sitoplazmanın dengede tutulmasını sağlar).
• (Demir minerali vücutta besin öğelerinden enerji oluşması için zorunlu olan oksijenin taşınmasında gereklidir).
• (Vücudun çalışmasını düzenleyen enzimlerin bileşiminde yer alan mineraller vardır(.
• (Bazıları savunma sisteminde kullanılır).
• (Yetişkin insan vücudunun ortalama %6’sı minerallerden oluşmuştur).
e) Vitaminler :
• Düzenleyici ve direnç arttırıcı olarak görev yaparlar.
• (B grubu vitaminleri, besinlerle alınan karbonhidrat, yağ ve proteinden enerji üretilmesi ve yeni hücrelerin oluşması ile ilgili düzenlenmesine yardımcı olur).
• (D vitamini, kalsiyum ve fosfor gibi minerallerin kemik ve dişlerde yerleşmesine yardımcı olur).
• (A, C, E vitaminleri, vücut hücrelerinin onarılmasını sağlar, zarar görmesini önler ve zararlı maddelerin etkilerinin azaltılmasında yardımcıdır).
• (Vücudumuzda oldukça az miktarlarda vitamin bulunmasına karşın vücudumuzdaki etkinlikleri oldukça fazladır).
f) Su :
• Düzenleyici ve direnç arttırıcı olarak görev yaparlar.
• Besinlerin sindirimini kolaylaştırır.
• (Kanda buluna su, besin öğelerinin dokulara taşınmasını sağlar).
• Besinlerin hücrelerde kullanılması sonucu oluşan besin atıkların atılmasını kolaylaştırır.
• (Vücut ısısının düzenlenmesi için gereklidir).
• (Yetişkin insan vücudunun ortalama %60’ı sudur. Bebeklerin vücudunda su oram
yetişkinlerinkinden daha fazladır).
3- Sindirim Çeşitleri :
Sindirim olayı mekanik (fiziksel) ve kimyasal sindirim olarak iki şekilde gerçekleşir.
a) Mekanik (Fiziksel) Sindirim :
Besinlerin salgı (enzim) kullanılmadan (fiziksel olarak) çiğneme ve kas hareketleriyle küçük parçalara ayrılmasına (kana veya hücrelere geçebilecek hale getirilmesine) mekanik (fiziksel) sindirim denir.
Bütün besinlerin mekanik sindirimi ağızda başlar. Besinlerin mekanik sindirimi ağızda dişler sayesinde çiğneme olayı ile midede ise kaslar sayesinde kasılma olayı ile gerçekleştirilir.
b) Kimyasal Sindirim :
Besinlerin su ve salgı (enzim) kullanılarak küçük parçalara ayrılmasına (kana veya hücrelere geçebilecek hale getirilmesine) kimyasal sindirim denir.
Kimyasal sindirim ağızda, midede ve ince bağırsakta gerçekleşir.
4- Sindirim Sistemi Organları :

a) Ağız :
Sindirim sisteminin ilk organı olup bütün besinlerin çiğneme yoluyla mekanik sindiriminin, ayrıca karbonhidratların tükürük içerisinde bulunan (pityalin) enzimler sayesinde kimyasal sindiriminin başladığı yerdir.
Ağızda sindirim olayında görev yapan dil, dişler ve tükürük bezleri bulunur.
Ağızdaki besinler dişler ile parçalanır (mekanik sindirim), tükürük bezlerinin salgıladığı tükürük sıvısı (içindeki enzimler) ile yumuşatılır (kimyasal sindirim). Dil, besinlerin çiğnenmesine ve yutulmasına yardım eder. Ağızda parçalanan, yumuşatılan besinler dil ile yutağa itilir.
Dişler :
Besinlerin çiğnenip parçalanması sağlayan yapılardır. Dişlerin görünen beyaz kısmına taç, çene kemiği içine gömülü kısmına kök, dişin dış kısmının (tacın) üzerini örten sert tabakaya mine tabakası denir. Dişin içinde (ortasında) kan damarları ve sinirler bulunur.
Yetişkin insanın ağzında 32 (genelde 28) diş bulunur. Dişler yapı ve görevlerine göre kesici dişler, köpek dişleri ve azı dişleri olarak üç çeşittir.
1- Kesici Dişler :
Besinlerin koparılmasını sağlarlar. Ağzın ön tarafında, 4 alt çenede, 4 üst çenede olmak üzere toplam 8 tanedirler.
2- Köpek Dişleri :
Besinlerin daha küçük parçalara ayrılmasını sağlarlar. Kesici dişlerin sağında ve solunda birer tane olmak üzere 2 alt çenede, 2 üst çenede toplam 4 tanedirler.
3- Azı Dişleri :
Besinlerin öğütülmesini sağlarlar. Küçük ve büyük azı dişleri olarak iki çeşittir. Köpek dişlerinin sağında ve solunda ikişer tane olmak üzere 4 alt çenede, 4 üst çenede toplam 8 tane küçük azı dişi bulunur. Küçük azı dişlerinin sağında ve solunda üçer tane olmak üzere 6 alt çenede, 6 üst çenede toplam 12 tane büyük azı dişi bulunur. (Çocuklarda büyük azı dişi 4 alt çenede, 4 üst çenede olmak üzere toplam 8 tanedir).
b) Yutak :
Ağızdan sonra gelen boşluktur. Üst taraftan burun boşluğuna, alt taraftan yemek borusuna ve gırtlağa açılır. Yutak, ağızda çiğnenen ve yumuşatılan besinleri yemek borusuna iletir. Yutakta (mekanik veya kimyasal) sindirim olmaz.
Gırtlak :
Yutağın alt tarafında bulunan, soluk borusu ile yemek borusunu ayıran, kıkırdaktan yapılan yapıdır. Yemek yenirken yutkunma sırasında gırtlak (yukarı çıkarak) soluk borusunu kapatıp yemek borusunu açarak besinlerin soluk borusuna gitmesini önler. Yemek yenirken konuşulursa (soluk verme sırasında soluk borusu açılacağından) besinler soluk borusuna kaçabilir. Bu nedenle yemek yerken konuşulmamalıdır.
c) Yemek Borusu :
Yutak ile mide arasında uzanan, soluk borusunun arkasında bulunan, 20 –
Yemek borusu sadece besinleri taşır. Yemek borusunda sindirim olayı (sindirim enzimleri bulunmadığı için) gerçekleşmez. Yapısında bulunan düz kaslar (tek yönlü çalışarak yani peristaltik hareket yaparak) kasılıp gevşeyerek besinleri mideye taşır.
d) Mide :
Karın boşluğunun sol üst tarafında, yemek borusu ile on iki parmak bağırsağı arasında yer alan sindirim sisteminin en geniş organıdır. Mide, üst taraftan mide ağzı ile yemek borusuna, alt taraftan mide kapısı ile on iki parmak bağırsağına bağlanır.
Mide düz kaslardan yapılmıştır ve kasılıp gevşeyebilir. Ayrıca midenin yapısında bulunan salgı bezleri mide öz suyu salgısını üretir. Mide öz suyu salgısında mukus, mide asiti (HCl = tuz asiti) gibi salgılar ile çeşitli enzimler (pepsin ve renin) bulunur.
Mide, düz kaslardan yapıldığı için kasılıp gevşeyerek yemek borusundan gelen besinleri yoğurur, çorba haline getirir. Bu nedenle mide mekanik sindirim yapabilir.
Mide, yapısında bulunan salgı bezlerinin salgıladığı mide asiti ve enzimler ile besinlerin daha küçük parçalara ayrılmasını sağlar. Bu nedenle kimyasal sindirim yapabilir. Proteinlerin kimyasal sindirimi midede başlar.
f) İnce Bağırsak :
Bir taraftan mide kapısına, diğer taraftan kalın bağırsağa bağlı olan 7 –
İnce bağırsağın mideden sonra gelen 20 – 25 cm’lik ilk bölümüne (ince bağırsağın başlangıç yerine) on iki parmak bağırsağı denir. On iki parmak bağırsağına karaciğer ve pankreas gibi sindirime yardımcı organlar bağlıdır. Karaciğer ve pankreas, salgıladığı sindirim enzimlerini (salgılarını) on iki parmak bağırsağına verir.
İnce bağırsak, yağların kimyasal sindiriminin başladığı yerdir. Ayrıca ağızda sindirilemeyen karbonhidratların (nişastanın maltoza dönüşmesi), midede sindirilemeyen proteinlerin ve sindirilemeyen yağların kimyasal sindirimi ince bağırsakta tamamlanır.
İnce bağırsağın iç yüzeylerinde bulunan salgı bezlerinin ürettiği salgılar, buraya gelen ve sindirilmemiş olan besinlerin sindirilmesini sağlar. Bu nedenle ince bağırsak, kimyasal sindirimin asıl yapıldığı yerdir. İnce bağırsakta mekanik sindirim gerçekleşmez.
İnce bağırsakta besinlerin kana geçtiği yerlere tümür (villüs) denir.
g) Kalın Bağırsak :
İnce bağırsaktan anüse kadar uzanan
Kalın bağırsak, ince bağırsakta sindirilemeyip kana geçemeyen besinler ile sindirime uğramayan su, madensel tuzlar (mineraller) ve vitaminlerin besinlerin içerisinden emilmesini, bir süre depolanmasını ve kana verilmesini sağlar. Ayrıca geriye kalan atık maddelerin de (posalarında) sindirim sisteminin son bölümü olan anüse iletilmesini ve anüsten de dışkı yoluyla vücut dışına atılmasını sağlar. Kalın bağırsakta yaşayan bakteriler, B ve K vitaminlerinin üretilmesini sağlarlar.
İnce bağırsak ile kalın bağırsağın birleştiği yere kör bağırsak denir. Kör bağırsaktan çıkan uzantıya apandis denir.
ı) Anüs :
Kanlı bağırsaktaki dışkının vücut dışına atıldığı yerdir ve sindirim sisteminin en son organıdır.
5- Sindirime Yardımcı Organlar :
Karaciğer ve pankreas salgıladığı sindirim enzimleri (salgıları) ile sindirime yardımcı olan organlardır. Bu organlar salgılarını on iki parmak bağırsağına verirler.
a) Karaciğer :
Karın boşluğunda, midenin sağ üst kısmında bulunan en büyük iç organıdır. Karaciğer safra (öd) salgısını üretir, kandaki şeker (glikoz) miktarını ayarlar ve glikoz depolar, bazı vitaminleri (A, K, D) üreterek depolar, zehirli maddelerin etkisini yok eder. (Çok zehirli olan amonyağı, daha az zehirli olan üre ve ürik asite çevirir).
Safra (öd) sıvısı, safra kesesinde depolanır ve buradan ince bağırsağa (on iki parmak bağırsağına) verilir. Safra (öd) sıvısı, büyük yağ moleküllerinin daha küçük parçalara ayrılmasını ve yağların kimyasal sindirimini sağlar.
b) Pankreas :
Midenin alt kısmında yer alan yaprak şeklindeki organdır (karma bezdir). Pankreas, pankreas öz suyu salgısını üreterek ince bağırsağa (on iki parmak bağırsağına) verir. Pankreas öz suyu salgısında, karbonhidrat, protein ve yağların sindirilmesini sağlayan enzimler bulunur. (Amilaz = karbonhidrat, tripsin = protein, lipaz = yağ). Ayrıca salgıladığı hormonlar sayesinde (insülin ve glukagon) kandaki glikoz (şeker) miktarını ayarlar.
6- Sindirim Sistemi Bezleri :
Sindirime yardımcı olmak için sindirim enzimi (salgı) üreten mide, tükürük ve ince bağırsak bezleri sindirim sistemi bezleridir.
a) Tükürük Bezleri :
Tükürük salgısını üretirler. Tükürük, ağızda besinlerin yumuşatılmasını sağlar. Tükürük bezleri dil altı, kulak altı ve çene altında bulunur.
b) Mide Bezleri :
Mide öz suyu salgısını üretirler. Mide öz suyu salgısının içinde mukus, mide asiti (tuz asiti), pepsin, renin enzimleri bulunur.
Mukus, midenin iç yüzeyini örterek mide asitinin zarar vermesini önler.
Mide asiti, pepsin, renin besinlerin parçalanmasını ve besinlerle gelen mikroorganizmaların yok edilmesini sağlar.
c) İnce Bağırsak Bezleri :
Salgıladığı salgılar ile ağızda sindirilemeyen karbonhidratların, midede sindirilemeyen proteinlerin, on iki parmak bağırsağında sindirilemeyen yağların sindirilmesini sağlar.
BOŞALTIM SİSTEMİ
Canlılar hayatsal faaliyetlerini yürütebilmek için dışarıdan besin
alırlar. Bu besinleri enerji verici, yapıcı onarıcı ve düzenleyici olarak
kullanırlar. Besin içeriklerinin hayatsal faaliyetlerde kullanılmasından sonra
kalan su, madensel tuzlar, CO2, amonyak, üre ve ürik asit gibi
zararlı maddelerin vücut dışına atılmasına boşaltım denir.Boşaltım olayını
gerçekleştiren sisteme de boşaltım
sistemi adı verilir. Boşaltım
sistemi sayesinde sindirim sonucu hücrelerde oluşan artık maddeler, dışarıdan
vücuda girmiş olan zararlı maddeler ve yararlı olmasına rağmen hücrelere fazla
gelen maddeler vücut dışına atılır.
Boşaltım sistemini oluşturan organların başında süzme ve geri emme işlemini yapan böbrekler gelir. Böbreklere ek olarak, böbrekleri idrar torbasına bağlayan artıkların geçtiği idrar kanalı (üreterler), artık maddelerin biriktirildiği idrar kesesi ve bunların vücuttan dışarıya atıldığı idrar yolu (üretra) boşaltım sistemindeki diğer organlardır.
Boşaltım sistemini oluşturan organların başında süzme ve geri emme işlemini yapan böbrekler gelir. Böbreklere ek olarak, böbrekleri idrar torbasına bağlayan artıkların geçtiği idrar kanalı (üreterler), artık maddelerin biriktirildiği idrar kesesi ve bunların vücuttan dışarıya atıldığı idrar yolu (üretra) boşaltım sistemindeki diğer organlardır.
BOŞALTIM SİSTEMİ ORGANLARI
İnsanlarda
boşaltım sistemi; böbrekler, idrar borusu (kanalı) (üreter) ve idrar torbası
(kesesi) ve üretradan oluşur.
A.BÖBREK:
Böbrekler,
vücutta yaşamsal faaliyetler sonucu oluşan su, üre, ürik asit ve madensel
tuzlardan oluşan atık maddelerin kandan süzülerek idrar şeklinde vücut dışına
atılmasını sağlar. Yani insanlarda boşaltım olayını gerçekleştiren organ
böbreklerdir.
Böbrekler karın boşluğunun arkasında ve bel hizasında, bel omurlarının (omurganın) iki yanında biri sağda biri solda olmak üzere iki tane olan ve kuru fasulyeye benzeyen (10 cm uzunluğundaki) koyu kırmızı renkli organlardır. Böbreklerin çukur olan orta kısımları birbirine dönüktür. (Böbrekler, eller bele konduğunda, belin arkasında başparmakların geldiği yerlerde bulunur).
Böbreklerin üst kısımlarında hormon salgılayan böbrek üstü bezleri bulunur. Böbreklerin etrafında kalın yağ tabakası bulunur. Bu yağ tabakası böbrekleri dış etkilere karşı korur. Böbreğin en dışında yer alan saydam, ince ve dayanıklı olan yapıya da böbrek zarı denir.
Böbreklerin birbirine bakan kısımları çukur olup, bu kısımlara göbek denir. Böbreklerin çukur olan orta kısımlarına böbrek atardamarı, böbrek toplardamarı ve idrar borusu bağlıdır. (Aorttan ayrılarak, süzülecek kanı böbreğe getiren böbrek atardamarı göbeğe girer; böbrekten kan götüren böbrek toplardamarı ve idrar kanalı göbekten çıkar).
Böbrekler, kabuk bölgesi, öz bölgesi ve havuzcuk olmak üzere üç kısımdan oluşur.
1- Kabuk Bölgesi (Korteks) :
Böbrek zarının hemen altında yer alan, toplu iğne başı görünümündeki kırmız renkli taneciklerden oluşan kısımdır. Kabuk bölgesine böbrek atardamarı bağlıdır.
Böbrekler karın boşluğunun arkasında ve bel hizasında, bel omurlarının (omurganın) iki yanında biri sağda biri solda olmak üzere iki tane olan ve kuru fasulyeye benzeyen (10 cm uzunluğundaki) koyu kırmızı renkli organlardır. Böbreklerin çukur olan orta kısımları birbirine dönüktür. (Böbrekler, eller bele konduğunda, belin arkasında başparmakların geldiği yerlerde bulunur).
Böbreklerin üst kısımlarında hormon salgılayan böbrek üstü bezleri bulunur. Böbreklerin etrafında kalın yağ tabakası bulunur. Bu yağ tabakası böbrekleri dış etkilere karşı korur. Böbreğin en dışında yer alan saydam, ince ve dayanıklı olan yapıya da böbrek zarı denir.
Böbreklerin birbirine bakan kısımları çukur olup, bu kısımlara göbek denir. Böbreklerin çukur olan orta kısımlarına böbrek atardamarı, böbrek toplardamarı ve idrar borusu bağlıdır. (Aorttan ayrılarak, süzülecek kanı böbreğe getiren böbrek atardamarı göbeğe girer; böbrekten kan götüren böbrek toplardamarı ve idrar kanalı göbekten çıkar).
Böbrekler, kabuk bölgesi, öz bölgesi ve havuzcuk olmak üzere üç kısımdan oluşur.
1- Kabuk Bölgesi (Korteks) :
Böbrek zarının hemen altında yer alan, toplu iğne başı görünümündeki kırmız renkli taneciklerden oluşan kısımdır. Kabuk bölgesine böbrek atardamarı bağlıdır.
Böbrek
atardamarı ile gelen kandaki su, üre, ürik asit ve madensel tuzlar gibi zararlı
ve atık maddelerin süzüldüğü yerdir.
Kabuk bölgesinde, kandaki atık maddeleri süzen taneciklere (kısma) süzücü cisimcik veya nefron (malpighi tanecikleri) denir. Nefronlar, böbreğin en küçük görev birimidir. (Her böbrekte yaklaşık 1 milyon nefron vardır).
2- Öz (Medulla) Bölgesi :
Kabuk bölgesindeki nefronlar tarafından kandan süzülen su, üre, ürik asit ve madensel tuzlar gibi zararlı ve atık maddelerin yani süzüntünün yani idrarın havuzcuğa taşındığı yerdir. Atık maddeler yani idrar, öz bölgesindeki idrar kanalcıklarından geçerek havuzcuğa taşınırlar.
Öz bölgesine böbrek toplardamarı bağlıdır. Süzülen ve temizlenen kan, böbrek toplardamarı ile alınarak böbreklerden uzaklaştırılır.
3- Havuzcuk (Pelvis) Bölgesi :
Böbreğin ortasında bulunan ve kandan süzülen su, üre, ürik asit ve madensel tuzlardan oluşan idrarın böbreklerde toplandığı yerdir. Havuzcuğa, idrar borusu (kanalı) bağlıdır. (Sağlam bağ dokudan yapılmıştır).
Kabuk bölgesinde, kandaki atık maddeleri süzen taneciklere (kısma) süzücü cisimcik veya nefron (malpighi tanecikleri) denir. Nefronlar, böbreğin en küçük görev birimidir. (Her böbrekte yaklaşık 1 milyon nefron vardır).
2- Öz (Medulla) Bölgesi :
Kabuk bölgesindeki nefronlar tarafından kandan süzülen su, üre, ürik asit ve madensel tuzlar gibi zararlı ve atık maddelerin yani süzüntünün yani idrarın havuzcuğa taşındığı yerdir. Atık maddeler yani idrar, öz bölgesindeki idrar kanalcıklarından geçerek havuzcuğa taşınırlar.
Öz bölgesine böbrek toplardamarı bağlıdır. Süzülen ve temizlenen kan, böbrek toplardamarı ile alınarak böbreklerden uzaklaştırılır.
3- Havuzcuk (Pelvis) Bölgesi :
Böbreğin ortasında bulunan ve kandan süzülen su, üre, ürik asit ve madensel tuzlardan oluşan idrarın böbreklerde toplandığı yerdir. Havuzcuğa, idrar borusu (kanalı) bağlıdır. (Sağlam bağ dokudan yapılmıştır).
B.Üreter (İdrar Borusu
(Kanalı)) :
Böbreğin havuzcuk kısmına bağlı olan ve havuzcukta toplanan idrarı, idrar torbasına (kesesine) taşıyan 22 – 25 cm uzunluğundaki borudur.
Böbreğin havuzcuk kısmına bağlı olan ve havuzcukta toplanan idrarı, idrar torbasına (kesesine) taşıyan 22 – 25 cm uzunluğundaki borudur.
C.İdrar Torbası (Kesesi)
(Mesane) :
Üreter (idrar borusu) ile böbreklerden gelen idrarın vücutta toplandığı yerdir. İdrar torbası kuvvetli kaslardan yapılmıştır ve gerektiğinde genişleyerek idrarı bir süre depolar. İdrar torbasında depolanan idrar, buraya bağlı olan idrar yolundan (üretradan) ile vücut dışına atılır.
Üreter (idrar borusu) ile böbreklerden gelen idrarın vücutta toplandığı yerdir. İdrar torbası kuvvetli kaslardan yapılmıştır ve gerektiğinde genişleyerek idrarı bir süre depolar. İdrar torbasında depolanan idrar, buraya bağlı olan idrar yolundan (üretradan) ile vücut dışına atılır.
**Karaciğerin boşaltımdaki
görevi-Hücrelerde
solunum olayında bazı besinler (proteinler) parçalandığında amonyak denilen ve
çok zehirli olan bir sıvı oluşur. Karaciğer, çok zehirli olan amonyağı, daha az
zehirli olan üre ve ürik aside çevirerek boşaltıma yardımcı olur.
Karaciğer, yaşlanmış alyuvarlar hücrelerini parçalar ve oluşan atıklarını safra sıvısı ile bağırsaklara göndererek boşaltım yapar.
Karaciğer, yaşlanmış alyuvarlar hücrelerini parçalar ve oluşan atıklarını safra sıvısı ile bağırsaklara göndererek boşaltım yapar.
İnsanda Boşaltım Olayının Gerçekleşmesi :
Hücrelerde yaşamsal faaliyetler sonucu oluşan su, madensel tuzlar, karbondioksit gazı ve amonyak kana verilir ve toplardamarlar ile kalbe getirilir.
Kalbe gelen kirli kan önce akciğer atardamarı ile akciğerler gönderilir ve içindeki karbondioksit gazı solunum sisteminden soluk verme yoluyla vücut dışına atılır. Temizlenen kan akciğer toplardamarı ile kalbe geri gelir. Kalbe gelen kan aort atardamarı ile vücuda pompalanır. Vücuda pompalanan kan, karaciğere gelir ve kandaki amonyak, üre ve ürik aside çevrilir. Kan daha sonra böbrek atardamarı ile böbreklere gelir. (Böbrek atardamarı, aorttan ayrılan damarlardan biridir.)
Böbreklere gelen kirli kandaki su, üre, ürik asit ve madensel tuzlar, kabuk bölgesindeki nefronlar tarafından süzülür. Süzülen ve temizlenen kan, böbrek toplardamarı ile böbreklerden uzaklaştırılır. (Böbreğe gelen kan oksijen yönünden, böbrek toplardamarı ile böbreklerden giden kan karbondioksit yönünden zengindir. Böbrek toplardamarı, alt ana toplardamara bağlanır).
Kabuk bölgesindeki nefronlar tarafından süzülen su, üre, ürik asit ve madensel tuzlardan oluşan süzüntü yani idrar, öz bölgesindeki idrar kanalcıklarından geçerek havuzcukta toplanır. Havuzcuktaki idrar, idrar borusu ile idrar torbasına taşınır ve idrar torbasından da idrar yoluyla vücut dışına atılır.
(Süzüntüdeki suyun büyük bir bölümü, glikoz ve diğer besin maddeleri öz bölgesindeki toplama kanalcıkları tarafından emilerek tekrar kana geçer. Bu olaya geri emilim denir. Böylece yararlı maddelerin vücut dışına atılması engellenmiş olur. Süzüntüdeki su ve besinler emildikten sonra havuzcukta kalan sıvıya idrar denir).
Hücrelerde yaşamsal faaliyetler sonucu oluşan su, madensel tuzlar, karbondioksit gazı ve amonyak kana verilir ve toplardamarlar ile kalbe getirilir.
Kalbe gelen kirli kan önce akciğer atardamarı ile akciğerler gönderilir ve içindeki karbondioksit gazı solunum sisteminden soluk verme yoluyla vücut dışına atılır. Temizlenen kan akciğer toplardamarı ile kalbe geri gelir. Kalbe gelen kan aort atardamarı ile vücuda pompalanır. Vücuda pompalanan kan, karaciğere gelir ve kandaki amonyak, üre ve ürik aside çevrilir. Kan daha sonra böbrek atardamarı ile böbreklere gelir. (Böbrek atardamarı, aorttan ayrılan damarlardan biridir.)
Böbreklere gelen kirli kandaki su, üre, ürik asit ve madensel tuzlar, kabuk bölgesindeki nefronlar tarafından süzülür. Süzülen ve temizlenen kan, böbrek toplardamarı ile böbreklerden uzaklaştırılır. (Böbreğe gelen kan oksijen yönünden, böbrek toplardamarı ile böbreklerden giden kan karbondioksit yönünden zengindir. Böbrek toplardamarı, alt ana toplardamara bağlanır).
Kabuk bölgesindeki nefronlar tarafından süzülen su, üre, ürik asit ve madensel tuzlardan oluşan süzüntü yani idrar, öz bölgesindeki idrar kanalcıklarından geçerek havuzcukta toplanır. Havuzcuktaki idrar, idrar borusu ile idrar torbasına taşınır ve idrar torbasından da idrar yoluyla vücut dışına atılır.
(Süzüntüdeki suyun büyük bir bölümü, glikoz ve diğer besin maddeleri öz bölgesindeki toplama kanalcıkları tarafından emilerek tekrar kana geçer. Bu olaya geri emilim denir. Böylece yararlı maddelerin vücut dışına atılması engellenmiş olur. Süzüntüdeki su ve besinler emildikten sonra havuzcukta kalan sıvıya idrar denir).
Boşaltım Sisteminde
(Böbreklerde) Görülen Hastalıklar :
Boşaltım sisteminde; böbrek iltihabı, böbrek taşı, böbrek yetmezliği, idrar torbası ve idrar yolu iltihabı, nefrit, üremi, albümin, sistit, şeker hastalığı ve yüksek tansiyona bağlı olan böbrek rahatsızlıkları görülür.
a) Böbrek İltihapları :
Böbreğin öz bölgesinde veya havuzcuğunda görülür. İdrar tutamama, bel ağrısı, halsizlik, üşüme, ateşlenme gibi belirtileri vardır.
b) Böbrek Taşları :
İdrardaki madensel tuzların (kalsiyum tuzları, D vitamini ve azotlu bileşiklerin), idrar kanalcıklarında veya havuzcukta veya idrar borusunda birikmesi ile oluşur. Erkeklerde daha fazla ortaya çıkar. Sancı ve idrarda kan görülmesi gibi belirtileri vardır. (Taş oluşumunun önlenmesi için günde yeterince su içilmeli, süt ve süt ürünlerinin aşırı tüketiminden uzak durulmalıdır.)
Böbrek taşlarının tedavi yöntemlerinden biri taş kırmadır. Bunun için yüksek enerjili (ultrasonik) ses dalgaları kullanılır ve ses dalgaları cilde ve böbreklere zarar vermeden taşları kırabilir. Kırılan taşlar idrarla dışarı atılır. Büyük ve kırılamayan taşlar ise ameliyatla alınabilir.
Boşaltım sisteminde; böbrek iltihabı, böbrek taşı, böbrek yetmezliği, idrar torbası ve idrar yolu iltihabı, nefrit, üremi, albümin, sistit, şeker hastalığı ve yüksek tansiyona bağlı olan böbrek rahatsızlıkları görülür.
a) Böbrek İltihapları :
Böbreğin öz bölgesinde veya havuzcuğunda görülür. İdrar tutamama, bel ağrısı, halsizlik, üşüme, ateşlenme gibi belirtileri vardır.
b) Böbrek Taşları :
İdrardaki madensel tuzların (kalsiyum tuzları, D vitamini ve azotlu bileşiklerin), idrar kanalcıklarında veya havuzcukta veya idrar borusunda birikmesi ile oluşur. Erkeklerde daha fazla ortaya çıkar. Sancı ve idrarda kan görülmesi gibi belirtileri vardır. (Taş oluşumunun önlenmesi için günde yeterince su içilmeli, süt ve süt ürünlerinin aşırı tüketiminden uzak durulmalıdır.)
Böbrek taşlarının tedavi yöntemlerinden biri taş kırmadır. Bunun için yüksek enerjili (ultrasonik) ses dalgaları kullanılır ve ses dalgaları cilde ve böbreklere zarar vermeden taşları kırabilir. Kırılan taşlar idrarla dışarı atılır. Büyük ve kırılamayan taşlar ise ameliyatla alınabilir.
c)
Böbrek Yetmezliği :
Böbreklerin tamamen veya kısmen (%80) görevini yerine getirememesi hastalığıdır. Bu hastalığı taşıyan insanların kanındaki su, üre, ürik asit ve madensel tuzları temizlenmesi için DİYALİZ makinesine bağlanması veya böbrek naklini yapılması gerekir.
Diyaliz makinesi, idrarla atılamayan su, üre, ürik asit ve madensel tuzların kandan süzülerek kanın temizlenmesini sağlar. Bu yöntem, kalıcı tedavi sağlamaz. Kalıcı tedavi için böbrek naklinin yapılması gerekir.
Organ nakli, canlı bir kişinin bir böbreğini (sağlıklı bir kişi tek böbrekle de yaşayabilir ) ya da yeni ölmüş ama organları hala canlı birinin böbreğini alarak yapılabilir.
d) Nefrit :
Nefronların iltihaplanması hastalığıdır. Yüz, göz ve ayak bileklerinde şişme gibi belirtileri vardır. Bulaşıcı hastalıklar sonucu oluşur.
e) Üremi :
Böbrek yetmezliği sonucu idrarla atılması gereken zararlı ve atık maddelerin atılamayıp kanda (vücutta) birikmesi sonucu ortaya çıkan hastalıktır.
f) Albümin :
Nefronların görevini yapamaması sonucu, proteinli maddelerin idrara geçmesidir.
g) Sistit :
Üreme organları veya kan yoluyla gelen mikropların, idrar yollarında oluşturduğu yanmadır.
Böbreklerin tamamen veya kısmen (%80) görevini yerine getirememesi hastalığıdır. Bu hastalığı taşıyan insanların kanındaki su, üre, ürik asit ve madensel tuzları temizlenmesi için DİYALİZ makinesine bağlanması veya böbrek naklini yapılması gerekir.
Diyaliz makinesi, idrarla atılamayan su, üre, ürik asit ve madensel tuzların kandan süzülerek kanın temizlenmesini sağlar. Bu yöntem, kalıcı tedavi sağlamaz. Kalıcı tedavi için böbrek naklinin yapılması gerekir.
Organ nakli, canlı bir kişinin bir böbreğini (sağlıklı bir kişi tek böbrekle de yaşayabilir ) ya da yeni ölmüş ama organları hala canlı birinin böbreğini alarak yapılabilir.
d) Nefrit :
Nefronların iltihaplanması hastalığıdır. Yüz, göz ve ayak bileklerinde şişme gibi belirtileri vardır. Bulaşıcı hastalıklar sonucu oluşur.
e) Üremi :
Böbrek yetmezliği sonucu idrarla atılması gereken zararlı ve atık maddelerin atılamayıp kanda (vücutta) birikmesi sonucu ortaya çıkan hastalıktır.
f) Albümin :
Nefronların görevini yapamaması sonucu, proteinli maddelerin idrara geçmesidir.
g) Sistit :
Üreme organları veya kan yoluyla gelen mikropların, idrar yollarında oluşturduğu yanmadır.
Boşaltım Sisteminin
Sağlığı ve Korunması :
1- Yeterli miktarda sıvı alınmalıdır. (Böbreklerin rahat çalışması için bol sıvıya ihtiyacı vardır. Alınan sıvı miktarı sıcak ve kuru havalarda arttırılmalıdır. Günlük en az 2 litre su alınmalıdır.)
2- İdrar uzun süre tutulmamalıdır. (Böbrek taşları oluşabilir).
3- Böbrekler ve idrar yolları soğuktan korunmalıdır. (Böbrek sağlığı için).
4- Aşırı acı ve baharatlı yiyecekler yenilmemelidir.
5- Düzenli banyo yapılmalıdır. (Derideki gözeneklerin açılması için).
6- İçilen su ve yenilen besinler temiz olmalıdır.
7- Böbrek iltihabı rahatsızlıklarında tedavi yarıda kesilmemeli ve ilaçlar zamanında alınmalıdır.
8- Diş çürükleri ve boğaz iltihabı hemen tedavi ettirilmelidir. (Çürük veya iltihaba yol açan mikroorganizmalar, kalıcı böbrek rahatsızlıklarına yol açabilir.)
9- Kişisel temizliğe dikkat edilmelidir.
1- Yeterli miktarda sıvı alınmalıdır. (Böbreklerin rahat çalışması için bol sıvıya ihtiyacı vardır. Alınan sıvı miktarı sıcak ve kuru havalarda arttırılmalıdır. Günlük en az 2 litre su alınmalıdır.)
2- İdrar uzun süre tutulmamalıdır. (Böbrek taşları oluşabilir).
3- Böbrekler ve idrar yolları soğuktan korunmalıdır. (Böbrek sağlığı için).
4- Aşırı acı ve baharatlı yiyecekler yenilmemelidir.
5- Düzenli banyo yapılmalıdır. (Derideki gözeneklerin açılması için).
6- İçilen su ve yenilen besinler temiz olmalıdır.
7- Böbrek iltihabı rahatsızlıklarında tedavi yarıda kesilmemeli ve ilaçlar zamanında alınmalıdır.
8- Diş çürükleri ve boğaz iltihabı hemen tedavi ettirilmelidir. (Çürük veya iltihaba yol açan mikroorganizmalar, kalıcı böbrek rahatsızlıklarına yol açabilir.)
9- Kişisel temizliğe dikkat edilmelidir.
6.SINIFLAR 1.ÜNİTE
Canlıların
Ortak Özellikleri
Çevremizdeki
varlıklar canlı ve cansız varlıklar olarak iki grupta toplanırlar.Cansız
varlıklar katı, sıvı ve gaz halindeki maddelerden oluşur.Canlı varlıklar
insanlar, hayvanlar ve bitkilerden oluşur. Canlı varlıkların tamamında görülen
özelliklere canlıların ortak özellikleri denir.
Canlıların
Ortak Özellikleri Şunlardır:
1-Hücrelerden
oluşma.
2-Beslenme.
3-Büyüme
ve gelişme.
4-Hareket
etme.
5-Solunum
yapma.
6-Boşaltım
yapma.
7-Çoğalma
yani üreme.
8-Uyarıları
algılama ve tepki verme.
HÜCRE
Canlının
yapısını oluşturan en küçük birime hücre adı verilir. Hücre 3 kısımdan oluşur.
Hücre zarı,
sitoplazma ve çekirdek.
HÜCRE ZARI
Hücreye
şekil verir.
Seçicidir.
Her maddenin hücreye girişine izin vermez.
Hücreyi dış
etkilerden korur.
ÇEKİRDEK
Hücreyi yönetir.
Canlının kendine özgü
kalıtsal bilgilerini bulundurur.
Sitoplazmadaki organelleri
yöneterek işbirliği içinde uyumlu çalışmasını sağlar.
İçinde canlının göz rengi,
boy uzunluğu, yaprak genişliği, tüy rengi gibi kalıtsal özellikleri taşıyan
yapılar bulunur.
SİTOPLAZMA
Saydam ve
akıcıdır.
Büyük bir
kısmı sudur.
İçinde
beslenme, solunum, boşaltım gibi yaşamsal olayların
Gerçekleştiği
yapılar bulunur.
Hücre Duvarı:
Bitki hücresinde bulunur. Hücre zarını çevreler. Bitki
hücresine dayanıklılık sağlar. Bitkiyi dış etkilerden korur.
ORGANELLER
Hücrenin sitoplazmasında
yaşamsal olayları gerçekleştiren yapılardır.
Kloroplast:
Sadece bitki hücresinde bulunur. Bitkiye yeşil renk verir. Canlılar için besin
ve oksijen üretir.
Mitokondri:Kloroplastın ürettiği besin ve oksijeni kullanarak
enerji üretir. Mitokondriler gece gündüz çalışarak bitki ve hayvan hücreleri
için bol miktarda enerji üretir.
Endoplazmik Retikulum: Hücre içini bir ağ gibi sararak hücre içinde madde
taşınmasını sağlar.
Lizozom: Hücre içinde sindirimde görevli. Hücredeki yıpranmış ve
yaşlanmış organelleri parçalar.Bitki hücrelerinde bulunmaz
Golgi
Cisimciği:
Salgı maddelerinin oluşumunda görevli. Ter bezi, tükürük bezi, süt bezi vb. hücrelerde fazla sayıda bulunur.Kokusuyla
etkileyen bitkilerin çiçek hücrelerinde bol miktarda bulunur.
Ribozom:Protein
sentezinde görevlidir.
Sentriyoller: Sadece hayvan hücresinde
bulunur. Hücre bölünmesinde görevli. Çiftler halinde bulunur.
BİTKİ VE HAYVAN HÜCRESİ
ARASINDAKİ FARKLAR
- Bitki hücrelerinde
kloroplast vardır, hayvan hücrelerinde yoktur.
- Hayvan hücrelerinde
sentriyoller vardır, bitki hücrelerinde yoktur.
- Bitki hücrelerinde
kofullar büyüktür, hayvan hücrelerinde kofullar küçüktür.
- Bitki hücrelerinde
hücre duvarı (hücre çeperi) vardır, hayvan hücrelerinde yoktur.
- Bitki hücresinin
şekli köşelidir, hayvan hücresinin yuvarlaktır.
HÜCRE → DOKU → ORGAN → SİSTEM → ORGANİZMA
25 Ağustos 2013 Pazar
DNA KONU ÖZETİ 8.SINIFLAR İÇİN
1. DNA Denilen Hücredeki Özel Molekül
Ne İşler Yapar?
DNA canlılardaki hücresel yapının oluşmasını,
devamlılığını ve canlılık olaylarının gerçekleşmesini sağlar.DNA çekirdekte, mitokondride
ve kloroplâstta bulunur.
Madde yapımı - yıkımı, protein
sentezinin yönetimi gibi olaylar DNA’nın kontrolündedir.DNA kendini eşleyerek
özelliklerinin diğer
hücrelere taşınmasını sağlar. Bu
yüzden canlıya ait kalıtsal özelliklerin bir sonraki nesle aktarımı gerçekleşir.
a. DNA Molekülünün Yapısı Nasıldır?
DNA molekülünün yapısında karbon (C),
oksijen (O), hidrojen (H), azot (N) ve
fosfat (P) elementleri bulunur.Bir
nükleik asitin yapı birimi nükleotiddir.
DNA molekülü iki nükleotid zincirinden
oluşmuş sarmal bir yapıdır.
Bir nükleotitin yapısında 5
karbonlu şeker, azotlu organik baz ve fosfat grubu bulunur.
Şeker
DNA’da bulunan şekere deoksiriboz denir.
5 karbonludur.
Azotlu Organik Baz
DNA’da dört çeşit baz bulunur, bunlar
adenin (A), guanin (G), sitozin (S) ve timin (T)’dir. Taşıdığı baz nükleotidin
türünü belirler.
Örneğin adenin bazı bulunan bir DNA
nükleotidine adenin deoksiriboz nükleotit denir. Urasil bulunduran RNA
nükleotitine urasil ribonükleotit denir.
Fosfat
Fosforik asittir. Hem DNA hem de RNA’da
bulunur. Baz, şeker ve fosfatın birleşmesiyle oluşan yapıya nükleotit denir.
DNA’da 4 çeşit nükleotid bulunur.
DNA nükleotidleri birbirine şeker ve
fosfat grupları ile bağlanarak bir zincir meydana getirir. DNA iki nükleotit
zincirinin birleşmesiyle oluşur. Adenin ile timin nükleotitleri arasında 2,
guanin ile sitozin arasında 3 hidrojen bağı oluşarak, DNA’nın çift sarmal yapısı
meydana gelir.
Bir DNA molekülünde daima adeninle timin, guaninle sitozin bağ
yapacağından adenin sayısı timine, guanin sayısı sitozine eşit olur.
(A = T, G = S)
Bir DNA molekülünü oluşturan
nükleotitlerin sayısı sıralanış ve çeşidi, türden türe veya bir türün bireyleri
arasında farklılık gösterir. Bu nedenle her canlının kendine özgü kalıtsal
özellikleri vardır. Nükleotitleri birbirinden farklı yapan özellikler taşıdıkları
organik bazlardır.
b. DNA’nın Özelliklerinden
Birisi de Kendini Eşlemesidir
DNA’nın görevlerinden biri de kalıtsal
karakterlerin sonraki nesillere aktarılmasını sağlamaktır. Hem bu karakterlerin
taşınması için hem de canlının bir hücre olarak başladığı hayatını geliştirerek
devam ettirmesi için DNA’nın kendini eşlemesi gerekir.Hücre bölünmesi esnasında
DNA’nın iki zinciri, enzimler aracılığıyla, bir uçtan fermuarın açılması gibi
boydan boya açılır. Ayrılma sonucunda oluşan
her zincirde bulunan bazlara ortamda
bulunan nükleotidler bağlanır. Bağlanma daima adeninle timin, guaninle sitozin
arasında oluşur.
Yeni bağlanmış nükleotidler alt alta sıralanarak
yeni zinciri meydana getirir.
DNA eşlenirken iki ana zincir korunur.
Birbirinden ayrılan bu iki zincirin karşısına ortamdaki nükleotidlerden iki
yeni zincir oluşturulur. Eşlenmenin tamamlanmasıyla birbirinin aynı iki DNA
meydana gelir.
DNA
MODELİNİN İCADI
Watson ve 37
yaşındaki arkadaşı İngiliz Kimyacı Francis H.C. Crick'in biyologlarca
deoksiribo nükleik asit ya da DNA olarak bilinen olağanüstü bileşiğin yapısını
ortaya çıkarma çabaları hep sonuçsuz kalıyordu.
1867'de keşfinden
beri DNA'nın her canlının her hücre çekirdeğindeki uzun aşırı ince iplikler
şeklinde bulunduğu görülmüştü. DNA'nın vücudumuzun her hücre merkezinde 2 metre sarılmış uzunlukta
bulunması şaşırtıcıydı.
DNA'nın kendini
çoğaltma yeteneği olayları bölünme ve korunması şeklindeki hayati olayları
kontrol eder. Hücrenin çoğalma ve bölünme özelliği canlı yaratıkları cansız
maddeden ayıran temel etkenlerden biridir. Ve bu nedenle DNA yaşamın temeli
sayılmaktadır.
Watson ve Cirick'e
göre DNA'nın çalışma prensibi bu büleşiğinm yapısı yoluyla en iyi biçimde
anlaşılabilecekti. Yıllarca süren ümitsiz çabalardan sonra iki arkadaş
1920'lerde sanat
dünyasını altüst eden kübist heykellerden birine benzeyen tuhaf bir model
yaptılar bu günümüzdeki çift helisin ilk modeliydi. Yapılan buluşun devrim
niteliğindeki sonuçları iki bilimadamını 1962'de Nobel ödülünü kazandırdığında
DNA'nın 3 harfi dünyanın tanınmış kısaltmalarından biri olmak üzereydi...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)